TEKTONİK  DEPREMLER

Levhaların hareketi sonucu olan depremler genellikle "TEKTONİK DEPREMLER" olarak isimlendirilir ve bu depremler çoğunlukla levhalar sınırlarında oluşurlar. Yeryüzünde olan depremlerin %90'ı bu gruba girer. Etki alanı ve yıkıcı etkisi fazladır.








Dünyadaki en yoğun deprem kuşakları şöyledir:


1. Pasifik Deprem Kuşağı: Bu kuşakta yeryüzündeki depremlerin yüzde 81’i gerçekleşir. Bu bölge Şili’den kuzeye doğru Güney Amerika kıyıları, Orta Amerika, Meksika, ABD’nin batı kıyıları ve Alaska’nın güneyinden Aleutian adaları, Japonya, Filipinler, Yeni Gine, Güney Pasifik adaları ve Yeni Zelanda’yı içine alır.


2. Alp-Himalaya Deprem Kuşağı: Bu kuşakta yeryüzündeki depremlerin yüzde 17 si gerçekleşir. Endonezya’dan başlayarak Himalayalar ve Akdeniz üzerinden Atlas Okyanusu’na ulaşır.

3. Atlantik Bölgesi: Bu kuşak ise Atlas Okyanusu sırtı boyunca uzanır.



TÜRKİYE'DEKİ FAY HATLARI


Kuzey Anadolu Fay Hattı (KAF): Saroz Körfezi’nden başlar, Marmara Denizi, Sapanca Gölü, Adapazarı, Tosya ve Erzincan üzerinden Van Gölü kuzeyine kadar uzanır.

Doğu Anadolu Fay Hattı (DAF): Hatay grabeninden başlar, K. Maraş, Adıyaman, Malatya ve Elazığ ovalarından geçerek Bingöl’e kadar sokulur.

Batı Anadolu Fay Hattı (BAF): Ege Bölgesi’nde, kuzeyden güneye doğru uzanan çok sayıdaki fay hatlarından oluşur.

Fay hatları, yer kabuğunun zayıf ve hareket halindeki bölgeleridir. Volkanik sahalar, genç kıvrım dağları ve deprem alanlarının uzanışı fay hatlarıyla paralellik gösterir.


Daha önce görülen Erzurum, Erzincan, Van, Bolu, Çankırı, Tokat, Adapazarı, Kütahya, Burdur, Lice, Bingöl, Dinar, Ceyhan, Gölcük ve Düzce depremlerinin büyük oranda can ve mal kaybına neden olmasında, bu kentlerin fay hatları üzerinde yer almalarının önemli rolü olmuştur.

Konya Ovası, Karaman, Mersin (Taşeli Plâtosu çevresi), Ergene Havzası ve Mardin Eşiği deprem bakımından tehlikesi az olan yerlerdir.

GÖLCÜK DEPREMİ


Gölcük Depremi, İzmit Depremi ya da Depremi 17 ağustos depremi sabaha karşı üçte gerçekleşmiştir merkezüssü Kocaeli gölcüktür ölü sayısı 17 bin civarındadır.


Türkiyenin yakın tarihini derinden etkileyen en önemli olaylardan biridir. Deprem gerek büyüklük, gerek etkilediği alanın genişliği, gerekse sebep olduğu maddi kayıplar açısından son yüzyılın en büyük depremlerinden biridir.

VAN DEPREMİ

Ekim 2011 Van depremi 25 saniye sürmüştür. Cumhuriyet tarihi boyunca anadolu’da meydana gelen büyük depremlerden biri olarak kabul edilmiştir.










UNUTULMAYAN BÜYÜK ACI: 1939 ErzinCAN Depremi


1939, 26 Aralık'ı 27 Aralık'a bağlayan gece, saat 02.00 de 7,9 şiddetindeki deprem, Erzincan'ı 52 saniye boyunca sallamıştır. Yerle bir olan Erzincan'da ve depremin etkilediği diğer illerde toplam 32.962 kişi ölmüş, yaklaşık 100.000 kişi yaralanmış ve 116.720 bina yıkılmıştır. Erzincan'dan Amasya'ya (yaklaşık 400 km), Sivas'tan Karadeniz'e (yaklaşık 200 km) kadar olan bir bölge içinde büyük tahribata yol açan bu büyük deprem, en büyük yıkımı Erzincan'da meydana getirmiştir. Deprem öncesi 20 bin olan şehir nüfusu 12 bine düşmüş, diğer kayıplar ilçelerde, köylerde ve komşu illerde meydana gelmiştir.

2. Dünya savaşı arifesinde gelen bu felaket, ülkeyi derinden sarsmıştı. Erzincan ve bölgeyi yerle bir eden bu büyük depreme o günün koşullarında karşı koymak pek de mümkün gözükmüyordu.

Kerpiç ve ahşap evlerin çoğunlukta olmasına birde ağır kış koşullarının getirdiği olumsuzluklar eklenince, yaşanan felaketin boyutları unutulmayacak bir faciaya dönüşmüştü. Depremden kendini kurtaranlar gece yarısı -30 derecede, karlar içinde yarıçıplak perişan bir vaziyette göçükler altında kalan yakınlarını elleriyle çekip çıkarmaya çalışıyorlardı. Devrilen sobalardan, mangallardan çıkan yangınlar şehri sarmış, yanan binalara yaklaşmak mümkün olmuyordu. İnsanın tahayyül sınırlarının çok ötesinde dayılmaz sahneler yaşanıyordu. Şehirde zarar görmeyen bina kalmamıştı. Depremin artçıları da bir yandan korku ve zarar vermeye devam ediyordu.





Kopan hatlar nedeniyle şehrin dış dünyayla bağlantısı kesilmiş, şehir acı kaderiyle başbaşa kalmıştı. İlk haberi Erzincan’a 14.7 km uzaklıkta olan ve deprem sırasında haberleşmesinin kesilmemiş olduğu anlaşılan Dumanlı İstasyonu memuru Cenan, saat 06.30 da vermiştir. Verdiği bilgilerden kent merkezinin durumu hakkında bilgisi olmadığı anlaşılan Cenan, gece 02.00'de şiddetli bir deprem olduğunu bildirmiştir. Alp-Kemah ve Dumanlı-Erzincan arasındaki demiryolu hattının heyelan ve köprülerdeki çatlaklar yüzünden kapandığı, trenlerin istasyonda bekletildiğini haber vermiştir. Şehrin acil yardıma ihtiyaç olduğu da telgrafa eklenmiştir.(*)
Deprem Anadolu'yu sallıyor
27 Aralık 1939 gecesi saat sabaha karşı 02. Bütün Anadolu sallanmaya başlıyor. Sabah 06'da Anadolu Ajansı ilk deprem haberini geçiyor. Merkezi Sivas, Tokat olduğu zannedilen bir deprem olmuş ve İstanbul, İzmit, Konya, Ankara, Antalya, Kayseri, Samsun, Diyarbakır dahil bütün Türkiye sallanmıştır.



Meclis'te, Erzincan Valisi Osman Nuri Tekeli'nin gönderdiği ilk telgraf okunuyor:
Gece saat 2 sıralarında çok şiddetli bir zelzele oldu oldu. Bu zelzelede Hükümet Konağı, Ordu Müfettişliği, Orduevi, Postane ve şehrin en sağlam binaları dahil olmak üzere bütün evleri ve dükkánları yıkılmıştır.
Şehir baştan başa enkaz yığını halindedir. Kendilerini kurtarabilenler sokaklara dökülmüşlerdir. Şimdiden bir çok ölü ve yaralı tespit edilmiştir, bir çok nüfus enkaz altındadır.
Pek az hasara uğrayan ve zayiat vermiyen piyade ve topçu kışlalarından gelen askerlerle enkaz altında kalanların kurtarılmasına ve ötede beride başlıyan yangının söndürülmesine çalışılmaktadır.
Şehirde haberleşme imkánı bulunmadığından bin müşkülatla general İskora ile birlikte Dumanlı istasyonuna gelinmiştir. Ve bu bilgi ancak oradan arz edilmektedir. Tümen komutanı Akdoğan şehirde yardım işleri ile meşguldür.
Şehir tamamen yıkıldığından, ekmek ihtiyacı olduğu gibi enkaz altından kurtulanların ve kurtulacakların tedavileri için ilaç ve doktor ve halkı barındırmak için çok miktarda çadıra ihtiyaç vardır. Tahribatın yalnız şehre münhasır olmadığı, köylerde de geniş ölçüde tahribat ve zayiat olduğu anlaşılmıştır. Bu hususta elde edilecek bilgiler ayrıca arz edilecektir.’’
Bu arada yöredeki bütün il ve ilçelerden telgraflar gelmeye başlıyor. Çoğu yerle bir olmuştur. 
    
  Kemah’tan gelen telgraf :
Bu gece saat 2 sıralarında Kemahta meydana gelen şiddetli zelzele neticesinde şehir enkaz haline gelmiş olup bir çok ölü ve yaralı bulunduğu, kurtulabilen askerlerle enkaz altında kalanların kurtarılmasına ve kasabada başlıyan yangınların söndürülmeye çalışılmakta olduğu,
Şehirde haberleşme imkanı kalmadığından Dumanlı istasyonu ile haberleşme yapılmakta olduğu,
Kurtarılabilen nüfusun yiyeceğini teminin müşkülleştiği ve fazla miktarda çadıra, ilaç ve doktora ihtiyaç bulunduğu,
Zelzelenin yalnız kasabaya münhasır olmayıp köylerde de geniş ölçüde tahribatta bulunduğu ve elde edilecek bilgilerin ayrıca bildirileceği arz olunur. 
    
  Erzincan Valisi Osman Nuri Tekeli 28 Aralık 1939 tarihinde Erzincan’ın saat: 11.15 itibariyle son durumu şöyle anlatılıyordu:
Sarsıntı hafif olarak devam etmektedir. Şehirde yıkılmamış bina kalmamıştır. Sarsıntının tahribatı tasavvur edilemeyecek kadar çoktur.
Şehrin bütün sokakları enkaz ile kaplanmıştır. Enkaz temizlenemediğinden ölü ve yaralı adedi tamamen tespit edilememiştir. Şehir nüfusunun takriben yüzde ellisi ölü ve yüzde yirmisi yaralıdır. Yaralılar tedavi edilemediği için sağ kalanlar da kapalı yerlere yerleştirilemediği için durumları tehlikelidir.
Çarşı tamamen yıkılmış ve kısmen de yanmış olduğu için şehirde yiyecek ve içecek kalmamıştır. Henüz yardım treni gelmemiştir. Ankara’dan gelecek imdat trenlerinin Erzincan’a gelebilmeleri için Kemah-Erzincan arasındaki bozuk kısmının tamirine çalışılmaktadır. Erzincan ile Tercan arasındaki köprülerden biri bozulmuş olduğu için Erzincan’dan da tren gelmemiştir.
Alaylardan alınan erler ile yaralı ve ölülerin enkaz altından çıkarılmasına çalışılmaktadır. 
    
Kurtarma ve yardım çalışmaları için hapishanelerdeki mahkumlar bile seferber edildi.
Depremde hapishanenin duvarları yıkıldığı için bütün mahkumlar açıkta kalmıştı, fakat mahkumlardan birtanesi bile kaçmamış ve kaçmaya teşebbüs etmemişti. Mahkumlardan hayatını kaybedenler de vardı.
Dönemin Erzincan Savcısı İzzet Akçal, Mahkumları bir araya toplar : ‘‘Sizi şimdi kurtarma çalışmalarında görev almak üzere serbest bıracağım. Aranızda civar köylerden olanlar varsa iki günlüğüne köylerine gidip, ailelerini görebilirler. Ancak bir koşulum var; Hiçbiriniz kaçmayacaksınız. Canla başla çalışacaksınız. İşimiz bitince cezaevine döneceksiniz.’’ der.
Mahkumlar, büyük fedekarlık göstererek, günlerce depremzedeler için çalışıyorlar. Yaklaşık 1000 kişiyi kurtarıyorlar.
Sonra cezaevine geri dönüyorlar. Bir tek mahkum bile firar etmiyor!..
Kurtarma ve yardım çalışmalarına katılan bu mahkumlar 1940 yılında çıkarılan özel bir kanunla affedildiler.
Yaralar sarılmaya çalışılıyor
Halk çadırlarda ve barakalardadır. Ölüler gömülmekte, ağır yaralılar yakın ve uzak şehirlere gönderilmektedir. Hafif yaralılar, Kızılay'ın kurduğu 300 yataklı hastahanede tedavi edilmektedirler.
Ülke yardım için seferber oluyor
"Ölenler çoktur, fakat felaketten arda kalan yaralı, aç, çıplak, yersiz yurdsuz vatandaşımız daha çoktur."
Depremin hemen sonrası Kızılay o günün şartlarında elindeki bütün imkanları seferber eder. Vatandaşlar ve kurumlar yardım için büyük duyarlılık ve çaba gösterirler. TBMM tarafından hemen bir Milli Yardım Komitesi kurulur, il ve ilçelere kadar her yerde şubeler açılır, yardımlar Kızılay aracılığı ile depremzedelere ulaştırılır. Gazeteler yardım kampanyaları düzenlerler, yardım amaçlı organizasyonlar yapılır, toplanan yardımlar ve yardımseverlerin isimleri gazetelerin sayfalarında ilan edilir.
20. Yüzyılda Türkiye'nin yaşadığı en büyük felaket olan Erzincan Depremi, Dünya'nın da yaşadığı en büyük felaketlerden biridir. Dünya tarihinde meydana gelen depremler can kayıplarına göre sıralandığında Erzincan depremi, 27. sırayı almaktadır. Yirminci yüzyıl depremleri göz önüne alındığında ise 8. sıradadır.

İnsani duygular ve İkinci dünya savaşı öncesinin hassas dengeleri içinde dünyanın birçok ülkesinden yardımlar gelmeye başlar.

BBC Türkiye'nin yaşadığı büyük felaketin ilk görüntülerini yayınlar.

Cumhurbaşkanı İnönü Erzincan’da
Cumhurbaşkanı İsmet İnönü yurt gezisine çıkmış, Malatya'ya oradan'da Elazığ'a geçmişti. Depremin yaşanması ile birlikte o bölgelerde incelemelerde bulunduktan sonra gece Çetinkaya istasyonundan hareket ederek 31 Aralık günü trenle Kemah’a gelir. Depremzedelerle ve yetkililerle görüşür.

Cumhurbaşkanı öğlen Erzincan’da olur. İstasyon binasındaki yaralıları ziyaret ederek, incelemelerde bulunur. Facianın yaşandığı bazı binaları gezer ve depremzedeleri teselli etmeye çalışır. Vekil ve generalleri toplayarak direktiflerini verir.

İnönü Erzincan'dayken karşısına çıkan yaşlı bir kadın, oğlunun ve kocasının cesedini ararken yanmış, derisi soyulmuş ellerini göstererek, "Giresunlu Mehmet'im gitti; askerdi, senin yanında askerdi," diye haykırıp başını İnönü'nün göğsüne koymuş ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştı.

Bu görüntü Erzincan depreminin simgesi olmuş ve daha sonraları, hem heykeli yapılmış hem de bir pul serisinin üzerinde yer almıştı.

İnönü’nün bölgeye gitmesiyle, felaketin boyutları ülkede ve yurtdışında daha fazla anlaşılacaktır.

Depremden kısa bir süre sonra evsiz, yurtsuz kalan Erzincan'lılar çeşitli vilayetlere gönderilecek ve bu mecburi ikametgahlarında bir süre yaşamlarını devam ettirrmeye, yaralarını sarmaya çalışacaklardır.

Erzincan’da bir kuş var
Kanadında gümüş yok
1939 yılındaki Büyük Erzincan depremi, o günlerde pek çok şiire, türkülere, ağıtlara da konu olur.
Nazım Hikmet, eski bir Erzincan türküsü olan;

Erzincan’da bir kuş var
Kanadında gümüş var
‘ dan yola çıkarak o acılara soylu bir çığlık olur...
 


Kesemden verecek şeyim yok.
Yüreğimden verdim.
NÂZIM HİKMET
KARA HABER

Erzincan'da bir kuş var
Kanadında gümüş yok.
Gitti yarim gelmedi
gayrı bunda bir iş yok.
Oy, dağlar, dağlar, dağlar...
Aldı ellerine kanlı başını
karın ortasında Erzincan ağlar...
O ağlamasında kimler ağlasın...

Kar yağar lapa lapa
tipidir gelir geçer...
Yan yana sırt üstü yatan ölüler

akşam olur tandıramaz
ateşini yandıramaz
Gün ağarır, şafak söker
kimsecikler gitmez suya.
Ezilmiş başlarıyla ölüler
vardılar uyanılmaz uykuya.

Ses edip geceye beyaz taşından
kışlanın saati çaldı ikiyi.
Ne çabuk, lahzada bitti yaşamak.
Kimisi altı aylık,
kiminin sakalı ak,
kimi on üç, on dört yaşında;
kimi yola gidecek,
kimisi mektup bekler

yan yana sırtüstü yatan ölüler...
Yayıkta yağ vardı, dövülemedi,
akpeynir torbaya koyulamadı,
hasret gitti ölüler
dünyaya doyulamadı...

Uyanıp kaçamadılar,
kuş olup uçamadılar,
açıldı kuyular kimse inemez.
Erzincan Beygiri rahvandır amma
ölüler ata binemez

yan yana sırtüstü yatan ölüler...






52 yıl sonra tekrarlanan acı ! 1992 Erzincan Depremi


13 Mart 1992 yılında saat 19.18'de meydana gelen 6.8 şiddetindeki deprem, Erzincan'ı bir kez daha acılar ve yıkıntılar içinde bırakacaktı. Bu depremde 653 kişi hayatını kaybetmiş, 3850 kişi yaralanmıştı. Yıkılan veya hasar gören bina sayısı ise 8057 dir.

Maalesef, 1939 – 1992 yılları arasındaki geçen zamanda gereken dersler çıkarılmamış, fazla bir şey yapılmamıştı. Erzincan bir kez daha acılar içinde kalmıştı.

Kadercilik, vurdumduymazlık, küçük hesaplar, eğitimsizlik ve en önemlisi sığ ve popülist politikalar yüzünden insanlar bir kez daha acı, öfke, çarsizlik ve yoksunlukla başbaşa kalmışlardı.

Soru şudur : 1939'da meydana gelen 7.9 şiddetinde deprem, 1992 yılında da aynı şiddetle tekrar etseydi acaba Erzincan’ın hali ne olurdu? Düşünmek bile insana büyük bir acı ve keder veriyor...



Peru'da 7.9 büyüklüğünde deprem(2007)

Peru'nun başkenti Lima açıklarında 7.9 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Depremde 450 kişi enkaz altında kalarak öldü, bin 500 kişi de yaralandı.

Depremin ardından Peru, Şili, Ekvador, Kolombiya, Panama, Kosta Rika, Nikaragua, Guatemala, El Salvador, Meksika ve Honduras'ta tsunami alarmı verildi, bu alarm daha sonra kaldırıldı
Yetkililer, halka sakin olması yönünde çağrılarda bulunurken, Devlet Başkanı Alan Garcia televizyondan yaptığı açıklamada, "bu şiddetteki bir depreme göre can kaybının çok olmamasına memnun olduklarını" söyledi.
                                                                                                                          Sabah gazetesi, 2007


Tsunami 

Tsunami, okyanus ya da denizlerin tabanında oluşan deprem, heyelan ve volkan patlaması bunlara bağlı taban çökmesi, zemin kaymaları gibi olaylar sonucu denize geçen büyük enerjiyle oluşuyor

Tsunami ilk oluştuğunda tek bir dalga ancak kısa bir süre içinde üç ya da beş dalgaya dönüşüyor.
Dalgaların birincisi ve sonuncusu çok zayıf, ancak diğer dalgalar etkilerini kıyılarda şiddetli biçimde hissettirecek enerjiyle ilerlerliyor.
Bu nedenle depremlerden kısa bir süre sonra kıyılarda görülen yavaş ama anormal su düzeyi değişimi ilk dalganın geldiğinin habercisi oluyor.
Değişim, arkadan gelecek olan çok kuvvetli dalgaların öncüsü olabiliyor.
Bu dalgalar da deniz kıyısındaki topraklarda ölümcül ve yıkıcı etki yapıyor.

Tsunami diğer gel-git ya da dalgalarından farkı, su zerreciklerinin sürüklenmesi sonucu hareket kazanmasıdır. Tsunamiden farklı olarak kapalı havzalarda, körfezlerde, göllerde, rüzgar ya da depremlerde oluşan küçük periyotlu dalgalar "salınım" olarak adlandırılır.

Salınımın tsunamiden farkı;
Tsunmai; hemen ve 4-5 dalgadan oluşur ve kısa sürede etkisini kaybeder. Salınım ise daha geç, daha fazla dalgadan oluşur ve daha sonra uzun süre etkilidir.

Tsunamiler oluşum sırasında 3 evreden geçer;
1. Oluşum Evresi: Okyanus tabanındaki yer kabuğu kırılarak deprem oluşur. Bunun sonucunda okyanus ya da deniz suyunun dengesi bozulur ve su kütlesi karıştırılır.
2. Yayılma Evresi: Oluşan dalgalar açık denizlerden kıyılara doğru hızla yayılır.
3. Sel-Tufan Evresi: Karalar, kıyılardaki yerleşim alanları, tesisler, limanlar su altında kalır.

Deniz kıyısında hissedilen depremden sonra tsunami olma olasılığı her zaman vardır. tsunaminin ilk etkisi deniz suyunun yavaş yavaş bir metre kadar yükselmesi ve çökmesi ile belli olur. Bu dalga sonrakilerin habercisidir. Yıkıcı dalgalardan önce okyanus ya da denizden gelen gök gürültüsü veya uçak sesini andıran bir uğultu duyulabilir. Bu durumda;

- Kıyıdan hemen uzaklaşmak gerekir.
- Teknede bulunanlar kıyıdan uzaklar, açık denizlere giderek dalganın etkisinden kurtulabilir.
- Karadakiler denizden uzaklaşmalıdır.
-Tsunami kıyıdaki meraklıları daha çok vurmaktadır. Meraklılar tsunamiyi izlerken ansızın kendilerini sürüklenirken bulabilirler.

-


     

 


0

Yorum ekle

    Yükleniyor